Soru 120:
Her 25 senede bir toptan günahları affetmek mantıklı mıdır? O zaman kimse günah işlemekten korkar mı? (TR)
Her iki soruya Yanıt: Her iki soru da öncelikle çok ağır bir yanılgıya dayanmaktadır: Kilisenin öğretisinde günah ve günahın cezaları arasındaki temel ayrım dikkate alınmamaktadır.
Öncelikle günah, tövbe ve barış konusundaki Kilise öğretisinin temel öğelerini hatırlamakta zarar vardır.Katolik Kilisesi Katekizmi bu konudaki öğretiyi aşağıdaki şekilde kısaca göstermektedir:
1485 Paskalya gecesi Rab İsa havarilerine görünerek, onlara Kutsal Ruhu alın! Kimin günahlarını bağışlarsanız, bağışlanmış olacak; kimin günahlarını bağışlamazsanız, bağışlanmamış kalacaktır dedi (Yu 20, 22-23).
1486 Vaftizden sonra işlenen günahlar itiraf, Tövbe, ya da Barışma sırrı olarak adlandırılan bir sır tarafından bağışlanır.
1487 Günah işleyen, Tanrının şerefini ve sevgisini, Tanrının oğlu olmaya aday kendisinin onurunu ve her Hıristiyanın canlı birer taş olarak oluşturduğu Kilisenin tinsel huzurunu yaralar.
1488 İman bakımından günah kadar ağır bir kötülük yoktur, ayrıca bütün dünya için, Kilise için ve günahkârın kendisi için günahın sonuçlarından daha beteri yoktur.
1489 Günahla Tanrıyı kaybettikten sonra yeniden onunla birlik olabilmek, insanların esenliğinden kaygı duyan bağışlayıcı Tanrının lütfundan doğan bir süreçtir. Bu değerli lütfu kendimiz için olduğu kadar başkaları için de dilemeliyiz.
1490 Pişmanlık ve tövbe olarak adlandırılan Tanrıya dönme hareketi işlenen günahlar için bir acı ve tiksinti duymayı, ve bir daha o günahları işlememeye kararlı olmayı gerektirir. Tövbe geçmişe ve geleceğe dokunur; Tanrının rahmetine olan umutla beslenir.
1491 Tövbe ve İtiraf sırrı günah çıkaranın ortaya koyduğu üç eylemden ve papazın günahlar bağışlamasından oluşur. Günah çıkaranın eylemleri şunlardır: Pişmanlık, itiraf ya da günahların papaza itiraf edilmesi; bunların yaptığı hasarı onarmaya kararlı olmak; bunun için bir şeyler yapmak.
1494 Günah çıkartıcı günah çıkartan kişiye günahın yapmış olduğu hasarı onarması ve inanlının kendine özgü alışkanlıklarına yeniden kavuşması için bazı cezaları yerine getirmesini söyler.
1496 Tövbe ve İtiraf sırrının sonuçları şunlardır:
- Tövbekârın Tanrıyla barışarak yeniden nura kavuşması;
- Kiliseyle barışma;
- Ölümcül günahların neden olduğu ebedi cezadan kurtulma;
- Günahın bir sonucu olan dünyevi cezaların en azından bir kısmından kurtulma;
- Vicdan rahatlığı ve huzuru, tinsel teselli;
- Hıristiyanca mücadelede gereken tinsel güçlerin gelişmesi.
Kilisenin günahları affı konusundaki öğreti ve uygulaması da tövbe sakramenti ile bağlantılıdır. Katolik Yetişkin Katekizmi (Katholische Erwachsenen Katechismus, 1985, Yayınlayan: Almanya Ruhani Meclisi) bu konuda şunları yazıyor:
Af ile suçları halihazırda bağışlanmış olan günahların süreli cezalarından vazgeçilmesi kastedilmektedir. Bu nedenle af için şahsi tövbe ve günahtan imtina kararı, ağr günahlarda tövbe sakramentinin yerine getirilmesi ve tam af için de komünyon alınması önşart durumundadır. Kendilerine yüklenen belli şeyleri yerine getirenlere (özellikle dua, hac kiliselerinin ziyareti), İsa Mesihin ve azizlerin lütuf armağanları ve şefaatleri sebebiyle af bağışlanır. Af konusundaki bu öğreti ve uygulama günümüzde zor anlaşılır durumdadır. Öğretiyi daha derinden kavramak isteyen kişi, bunu tarihsel kökenleri ve geniş kapsamlı bağlamlarında anlamak zorundadır.
Af, genel anlamda Kilisenin başlangıcından beri varolmuştur. Özele inildiği zaman affın elbette uzun bir geçmişi vardır. Kilisenin ilk dönemlerinde özellikle baskı dönemlerinde büyük acılara katlanmış olan imanlıların şefaatleri büyük rol oynamıştır. İlk dönemlerd süreli cezalar yine zaman açısından sınırlı kilise cezaları ile çekildiği için uzun süre örneğin 100 ya da 500 günlük aflardan bahsedilirdi. Günümüzdeki şekli ile af 11. yüzyılda biçimlenmiştir. Otaçağın başlarından beri af belli dindarlık eylemleri ile bağlantılıydı: Haçlı seferine iştirak, kutsal mekanlara hac gezileri, belli dualar ya da hayır işleri. Portiunkula affı, Kutsal Yıl (Jübile) affı ve Tüm Ölüleri Anma Günü affı da bu bağlamda yeralırlar.
Aflar sık sık kilise amaçları için maddi bağışlarla da bağlantılıydı. Bu özellikle ortaçağın sonlarında büyük yanlış anlamalara sebep oldu ki, reformasyonun başlangıcının sebeplerinden biri de buydu. Trient Konsili (1545-1563) bunun üzerine af uygulamasını temelden reforme etti ve yanlış anlamaları ortadan kaldırdı; bununla birlikte affın hristiyan toplumu için yararlı ve bereketli olduğunu belirterek, affı gereksiz sayan ya da Kilisenin af yetkisini reddedenlerin haksız olduğunu ifade etti. Trient Konsili toplantısı affın bağışlanmasında Kilisenin eski ve doğru geleneğine göre ölçülü olunmasını ve özellikle her türlü kazanç hırsından uzak olunmasını talep etti. Af konusunun çğreti açısından derinleştirilmesi ve günümüz koşullarına uygun şekilde yenilenmesi Papa VI. Paul tarafından 1967 yılında Af konusunda yeni düzen hakkındaki havarisel yasa ile gerçekleştirildi. Af uygulamasına temel teşkil eden af öğretisi konusunda daha derin bir anlayışa sahip olmak için şunu açıkça görmek gerekir: Günahın ikili bir sonucu vardır. Günah bir taraftan Tanrıyla birliği ortadan kaldırır ve sonsuz yaşamın kaybına (ebedi günah cezası) yolaçar; diğer taraftan insanın Tanrıyla bağını ve insan yaşamını, insan toplumunun yaşamını yaralar veya zehirler (süreli günah cezası). Her iki ceza da tanrı tarafından dikte ettirilmiş değildir, aksine günahın özünden dolayı ortaya çıkan sonuçlardır. Günah suçunun affedilmesi ve Tanrıyla yeniden birliğin tesisi, ebedi günah cezasının kaldırılmasıyla bağlantılıdır. Ancak günahın süreli sonuçları mevcut kalmaktadır. Hristiyan, acı, sıkıntı ve zorluklara sabırla katlanarak, ölümü bilinçli bir şekilde kabullenerek günahın bu süreli sonuçlarını tanrının elinden kabullenmeli ve merhamet, hayır ve sevgi işleriyle, ve dua ve diğer tövbe ifadeleriyle eski insanı tamamen terkedip yeni insanı giyinmeye gayret etmelidir (bkz. Efeslilere Mektup 4,22-24).
Kilise hristiyana Kilisenin lütuf birliği içinde gidebileceği bir yol daha sunmaktadır. Bu şekilde Tanrının lütfuyla arınıp kutsanan insan yalnız değildir. Mesihin bedeninin bir üyesi durumundadır. Mesihte bütün hristiyanlar büyük bir dayanışmacı topluluğu oluştururlar: Bir üye acı çekerse, bütün üyeler birlikte acı çeker (Korintlilere 1. Mektup 12,26).İsa Mesihin ve Onun lütfu ile azizlerin bizlere kazandırdığı tinsel iyiliklere olan paydaşlık, Kilisenin hazinesi ya da lütuf hazinesi olarak adlandırılır. Affın gerçekleşmesi, Kilisenin kendisine Mesih tarafından çözmek ve bağlamak konusunda verilmiş olan yetki uyarınca her bir imanlı için etkin olması ve bu yetki içinde Mesihin ve azizlerin sağladığı kefaret hazinesini süreli günah cezalarının kaldırılması için bağışlaması ile olmaktadır. Bu sayede Kilise imanlıya yalnızca yardım etmek değil, aynı zamanda onu dindarlık, tövbe ve sevgi eylemlerine teşvik etmek ister. Arınma süreci içinde bulunan vefat etmiş imanlılar da aynı ve tek azizler birliğinin üyeleri oldukları için, şefaat duaları ile kendilerini süreli günah cezalarını çekmeleri sürecinde destekleyebiliriz (S. 372-4).
Burada yeniden Katolik Kilisesi Katekizminden alıntı yapacak olursak:
Azizlerin birliğinde
1474 Günahından arınmaya ve Tanrının nuru ile kutsallaşmaya çalışan bir Hıristiyan tek başına değildir. Tanrı çocuklarının her birinin yaşamı, Mesihte ve Mesihle birlikte, öteki Hıristiyan kardeşlerin yaşamlarıyla birlikte, Mesihin mistik Bedeninin doğaüstü birliğinde, mistik bir kişideymiş gibi şahane bir biçimde birbirine bağlıdır. (Papa VI. Paul)
1475 Azizler birliğinde Hıristiyanlar arasında; cennettekiler, araftakiler ve bu dünyada bulunanlar arasında sürekli bir sevgi bağı ve her türlü iyilik alışverişi mevcuttur. Bu şahane alışverişte, birinin günahının başkalarına yaptığı zarardan çok birinin azizliği başkalarına yarar. Böylece azizler birliğine başvuran, pişmanlık duyan günahkâr en kısa zamanda ve en etkili biçimde günahın cezalarından kurtulur.
1476 Azizler birliğinin bu tinsel iyiliklerine Kilisenin hazinesi diyoruz. Bu, yüzyıllar boyunca biriktirilen maddi zenginlikler gibi iyiliklerin toplamıdır, ama bunlar insanları günahtan kurtarıp onların Babayla birleşmeye erişmesi için insanlık uğruna Rabbimiz Mesih İsa tarafından Babaya sunulan günah ödemeler ve sevaplar kadar sonsuz değeri olan ve bitmeyen zenginliklerdir. Kurtarıcılığının sevapları ve kefareti bolca, Kurtarıcımız Mesihte bulunmaktadır. (Papa VI. Paul)
Burada ifade edilenlerden affın iyi amaçlar için sadaka ya da bağış karşılığı sağlanması gibi bir yanlışın Trient Konsili (1545-1563) aracılığıyla kilise hukuku açısından ortadan kaldırıldığı belli olmaktadır.
Jübile yılı olan 2000 yılındaki affın teolojisi ve uygulaması hakkında ise Papalığın Büyük Jübile Yılı 2000 hakkındaki 29 Kasım 1998 tarihli duyurusu „Incarnationis mysterium (Alman Ruhani Meclisi, Papalık makamının açıklamaları 136) açıklama getirmektedir. Bu metnin bir paragrafı burada yeterli olacaktır:
„Af konusundaki öğreti öncelikle „insanın Tanrıya yüz çevirmiş olmasının ne kadar üzücü ve acı olduğunu (bkz. Yeremya 2,19) gösterir. İmanlılar affa kavuştuklarında günah aracılığıyla kendilerine ve bütün topluluğa verdikleri zararı kendi başlarına ortadan kaldırmaya yetkin olmadıklarını anlarlar; bu şekilde alçakgönüllülüğün hayırlı işlerini yapmaya teşvik edilirler. İmanlıları Mesihle ve kendi aralarında birbirine bağlayam Azizlerin Birliği gerçeği bizlere bunun yanında imanlıların Göklerdeki Babamızla hep daha derinden bir bağ içinde olmaları konusunda – hem yaşayan hem de ölmüş bulunan – diğer imanlılara yardımcı olabileceğini bildirmektedir.
Bu öğreti ifadelerine dayanarak ve Kilisenin analık özelliğini vurgulayarak, layık ve uygun olduğu şekilde hazırlandıkları takdirde, bu duyuruya ekli açıklamalara uygun şekilde bütün imanlıların jübile yılı boyunca aftan yararlanabileceklerini ilan ediyorum.