German
English
Turkish
French
Italian
Spanish
Russian
Indonesian
Urdu
Arabic
Persian

Soru 256:

Merhaba, biz Kutsal Kitap ile ilgli bir kaç soru soracaktık. Araştırmamız için yaratılış bölümünden olacak sorularımız: „tanrının ruhu“ – „tanrının sureti“, „tanrının dinlenmesi“, „bahçede yürüyen rab“ bunların geçtiği yerlerin kelime anlamları neyi ifade ettiğini ya da nasıl anlamamız gerektiğini açıklayabilir misiniz? Birde „rab Kayin“ ile konuştumu yoksa sadece Adem ilemi konuyordu o zamanlar? Şimdiden ilginiz için teşekkürler. (TR)

 

Cevap 256: Soru iki farklı noktayla ilgilidir: (1) Kutsal Kitap taki amtropomorf (Tanrı’da insani bir biçimde bahsetme tarzı) konuşma tarzı. (2) Tanrı Kayin ile konuştu mu?

Birinci kısım için daha önceki 256. sorunun ilk kısmına bakmanızı tavsiye ederim, orada Kutsal Kitapta bulunan antropomorf konuşmalarının anlamı ve yapısı açıklanmıştır.

İkinci olarak Kayin ve Abel anlatısı için Yaratılış Kitabının 4 kısmına bakınız orada Tanrı Kayin ile kişisel olarak konuşmuştur ve O, ona cevap vermiştir (bak. Yaratılış 4,6-16).

 

Soru 256: Hristiyan cemaatinde insan ne zaman „kaybolmuş bir ruh“ olarak görülür? Dinsel yasalara itaat etmediğinde, çaresizlikte veya düşkünlük esnasında mı? Bu tür durumlarda cemaat fertlerine nasıl davranılmaktadır? (D)

 

Cevap 258: Soru iki kısımda cevaplandırılabilir: İlk olarak (1) Hristiyan cemaati, yani Kilise günahkar fertlerine nasıl davranmaktadır ve biliçli olarak ondan ayrılan fertlere bakmaktadır. Öte yandan (2) ,Tutkunlukla‘ nasıl baş etmektedir?

Önce 1.: Soruda belirtilen „kaybolmuş ruh“ deyimi genel olark kullanılsa da Hristiyanlık açısından yanıltıcı bir deyimdir. Kilise günahkar insandan bahseder. Buna tekrardan günah işleyen vaftizlilerde dahildir. Öncelikle şu geçerlidir: Yalnızca Tanrı günahları bağışlayabilir: Ancak Tanrı günahları bağışlar (karş. Matta 2,7). İsa Tanrı’nın Oğlu olduğu için, kendisinden „yeryüzünde günahları bağışlama yetkisi olan biri“ olarak bahseder (Matkos 2,10). O bu tanrısal yetkiye sahiptir: „Senin günahların bağışlanmıştır“ (Markos 2,5; Luka 7,48). Bundan daha fazla olarak: Tanrısal otoriteyle bu yetkiyi insanlara vermektedir (Yuhanna 20,21-23), onlar da onun adına bunu kullanabilsinler diye. Mesih bütün Kilisenin duasi ve yaşamıyla kanıyla pahasını ödemiş olduğu barışma ve bağışlama aracı ve sembolü olmasını istemektedir. O bu bağışlama yetkisini (O’nun adına günahları bağışlama yetkisi) havarisel makama emanet etmiştir. Bu makama „barıştırma hizmeti“ sorumluluğu yüklenmiştir ( 2. Korintliler 5,18). Havari „Mesih’in yerine“ gönderilmiştir; O’nun aracılığıyla uyarır ve Tanrıya yakarır: „Tanrı ile barıştırılmanıza izin verin!“ (2. Korintliler 5,20). Yaşamı boyunca Mesih İsa yalnız günahları bağışlamamış aynı zamanda bağışlamanın etkisinide göstermiştir: Günah yüzünden Tanrı’nın cemaatinden dışlanmış olanları tekrar cemaate katmıştır. Bunun en açık örneği Mesih’in günahkarları kendi sofrasına davet etmesidir, evet hatta O’nun onların sofrasına oturmasıdır ki, bu davranış – etkileyici bir şekilde Tanrı aracığıyla günahların bağışlamasını ve Tanrı halkının arasına tekrar katılışın örneğidir. Rabbin havarilere günahları bağışlama yetkisi vermesiyle , onlara günahkarları Kiliseyle tekrar barıştırma otoritesini de vermiştir (karş. Katolik Kilisesi Din ve Ahlâk İlkeleri No.1441-1444). 

Vaftiz günahların bağışlanması için ilk ve en önemli sakramenttir; o imanlıyı hem ölmüş ve dirilmiş olan Mesihle birleştirir hem de Kutsal Ruh’u armağan eder.  Günah ve suçla yüklü olan vaftizlilere Kilise tövbe ve barışma sakramentini sunar. Bu Rabbin Kilisesine barış sağlayabilmesi için özel bir hediyesidir. Günah Tanrı’ya yapılan bir hakaret, onunla olan ilişkiyi bozmak demektir. Aynı zamanda Kilise olan birliğe de atılan bir darbedir. Mesih yalnızca kendisi günahları bağışlamamış aynı zamanda Kiliseye de insanların günahlarını bağışlama yetkisi vermiştir. Tövbe barış sakrementinde bütün imanlılara Tanrı’nın bağışı ve Kiliseyle barış sunulmaktadır (karş. KKDAİ No. 981;1140). „Ne kadar büyük olursa olsun Kilise’nin bağışlamayacağı günah yoktur. ,Hiç kimse, ne kadar kötü ve ne kadar suçlu olursa olsun, bağışlanacağından umudunu kesmemeli, yeter ki tövbesinde samimi olsun. Bütün insanlar için ölmüş olan Mesih İsa, Kilisesinde, kapılarını günahtan dönen herkese açık tutulmasını ister ‘ (Matta 18,21-22). Din eğitimi, dirilmiş Mesih’in Kilisesi için yaptığı ihsanın kıyaslanamaz büyüklüğü içinde inançlılarda imanı uyandırmaya ve imanla belemeye çalışacaktır: Günahları gerçekten bağışlamak yetkisi ve görevi: Havarilere ve onların halefleriner verilmiştir“ (KKDAİ No. 982-983).

(1.2) Özellikle bazı ağır günahlar nedeniyle insanlar afaroz edilebilir. Afaroz kilisece verilen en ağır cezadır. Afaroz edilen kişi Kilise sırlarını alamaz, ayrıca bazı Kilise eylemlerine katılamaz, günahlarını bağışlatamaz, şu halde Kilise hukukuna göre günahları bağışlama yetkisi yalnızca Papa’ya ya da onun tarafından yetki verilen yerel Episkopos ya da Papaza

aittir. Ölüm tehlikesi karşısında her Papaz hatta günah çıkarma yetkisi bulunmayan bile her günahı bağışlayabilir ve afarozu kaldırabilir“ (KKDAİ No. 1463).

(1.3) Kilise günahları bağışlama görevinin ilerisinde başka bir anlamda Pastörlük (Çobanlık) yani ruhsal çobanlık [Seelsorge: bu latinceden gelen „Çoban“ kelimesinden türetilmiştir ve Papazın imanlıların manevi hayatı için yardımını, kaygısını veya özenini belirtir, almancada „Pastoral“ kelimesi bu kaynaktan gelir] göreviyle de yetkilendirilmiştir. Bağışlama ve barıştırma yetkisi ruhsal çobanlık (Seelsorge) görevinin bir kısmını oluşturur. Genel olarak ruhsal çobanlık (Seelsorge) kelimesi Kiliseden uzakta olanlarda bile sorumluluk, hassasiyet, sır tutma, sadakat ve güç gibi olumlu bir duygu uyandırır. Ruhsal çobanlık görevi yalnızca Kilise mensupları için geçerli değildir. Kilise Mesih tarafından bütün insanlara hizmet ve Mesih İsa’nın gerçeğini ilan etmek için görevlendirildiğinin bilincindedir. Kilisenin çobanlığı bu şekilde bakıldığında Kilisenin bütün dünyaya gönderisini kapsar. İkinci Vatikan Konsili’nin günümüzdeki Kilise hakkındaki „Çobanlık bildirisi“ (Pastoral Konstitution) Gaudium et Spes şu sözlerle başlamaktadır: „Bugünkü insanların özellikle fakirlerin ve sıkıştırılanların sevinci ve ümidi, hüznü ve korkusu, aynı zamanda Mesih’in öğrencilerinin sevinci ve ümidi, hüznü ve korkusudur. Ve onların yüreklerinde karşılık bulamayacak hiç bir insancıl şey yoktur.“ Bununla birlikte maksat bütün Tanrı halkının mesuplarının kendi karizmalarına (Kutsal Ruh tarafından verilen becerilere göre karş. Romalılar 12,6; 1 Korintliler 12,11: Kutsak Ruh onlara nasıl verirse“) göre olan sorumluluktur: Aile içerisinde, Karizmatik bir gurupta, telofonla yapılan ruhsal çobanlık v.b.., aynı zamanda özellikle yerel Kilisenin yetkisiyle (ruhsal çobanlık yardımcılığı [Seelsorgehelfer], ruhsal çobanlık danışmanlık görevi v.b.).

Bakıcı ve danışman olarak ruhsal çobanlık ikiye ayrılır. Bakıcılık bir ruhsal çobanlık oluşumudur ki bunda ruhsal çobanlık görevlisi [veya Çoban, Seelsorger] kendisi harekete geçer (ev veya hastahane ziyaretinde bulunur), öte yandan danışmanlığa ihtiyaç duyan kişinin kendisi harekete geçer: mesela kişi sorunlar içinde veya tekbaşına halledemiyeceği bir sorunla karşı karşıyadır, bu yüzden yardım için baş vuruda bulunur (karş. Rolf Zerfass, Art. Seelsorge/Seelenführung“ in: Christian Schütz (Hrsg.), Praktisches lexikon der Spiritualität, Freibur (Herder Verlag), 1988).

Tam olarak ruhsal çobanlık danışmanlığı ne demektir? Psikoterapist Loranz Wachinger uzun yıllar ruhsal çobanlık danışmanlık deneyimi sonuncunda şöyle yazmaktadır: „Bu durumlar […] basit olarak ayrılık, vedalaşma, yaşam düzenin bozulması, yaşlanmak veya ölüm gibi yaşamsal kriz durumlarında konuşma vasıtasıyla yardımdır. Bu ihtiyaç duyanlara yardım için sunulan hizmettir. […] Danışmanlığın ana sorusu şudur: bizler hertürlü sorunla tek başımıza mıyız yoksa cemaat, yardım veya ,Kilise‘, içinde hasta veya fakir olarak veya ,farklı‘ olarak tanımlanmadan, ancak çaresizliğin bir sinyal olarak algılandığı, bir protesto ve kendini-bulma şansı olarak görüldüğü bir yer var mıdır? („Seelsorgerische Beratung“, in: Walter Fürst und Jürgen Werbick (Hrsg.) Katholische Glaubensfibel. Rheinbach: CMZ-Verlag 2004, S. 321-324).

İkinci olarak (2): Katolik Kilisesinin Din ve Ahlâk İlkeleri „tutkunluk“la nasıl baş edilmesi gerektiği hakkında şuu belirtmektedir:

„Kilise, Mesih İsa’nın adına, bir kişinin ya da bir nesnenin Kötünün pençesinden ve onun egemenliinden kurtulmasını açıkça ve otoriteyle isterse buna şeytan ya da cinleri kovma denir. İsa şeytanları kovdu (karş. Markos 1,25-26), Kilise de şeytanları kovma yetkisi ve görevini İsa’dan aldı (Markos 3,15; 6,7.13; 16,17). En basit biçimiyle şeytan kovma Vaftiz töreni sırasında uygulanır. Törensel şeytan kovma yani „büyük şeytan kovma töreni“ ise ancak bir Papaz tarafından ve Episkoposun izni ile yapılabilir. Kilise tarafından bu konuda konulan kurallara harfiyen uyulması zorunludur. Şeytan kovmanın amacı Mesih İsa’nın Kilise’ye verdiği tinsel otoriteyle şeytanları kovmak ya da şeytanın egemenliğinden kurtarmaktır. Özellikle de psikolojik durumdaki hastalıklarda durum başkadır, bunların iyileşmesi tıp bilimini ilgilendirir. Şeytan kovma töreni yapmadan önce şeytanın varlığı mı yoksa bir hastalık mı söz konusudur, bunda emin olmak çok önemlidir“.


Bize ulaşınız

J. Prof. Dr. T. Specker,
Prof. Dr. Christian W. Troll,

Kolleg Sankt Georgen
Offenbacher Landstr. 224
D-60599 Frankfurt
Mail: fragen[ät]antwortenanmuslime.com

Yazıcılar hakkında bilgi?